Çağla Sayın’ın Kaleminden

Bu hastalık beni Kıbrıs’ta 5. evlilik yıl dönümümüzde buldu. Hayat ve sizin için planladıkları o kadar değişik ki bazen birşeylerin nereye gittiğini hesap edemiyorsunuz ve sizin elinizde olmayabiliyor. Bir gün önce yüzüp, güneşlenip tenis oynarken ertesi gün önemli bir hastalıkla kendinizi mücadele ederken bulabiliyorsunuz. Yaşınızın, cinsiyetinizin, kim olduğunuzun, ırkınızın, dilinizin, diplomanızın, ne yaptığınızın hiçbir önemi kalmıyor. Ben de farkında değildim tabi bu değerlerin hastalık öncesinde; konduramamaktan mı, daha yapacaklarınızın, planlarınızın olmasından mı bilmiyorum. Yok canım deyiveriyorsunuz. Hayatın akışında kaybolup gidiyorsunuz.

Otelde uyandığım bir sabah sol elimde morarma vardı, kalktım başım dönüyor. Daha önce bir kere olsun başım dönmemiş, demek ki böyle bir seymiş dedim ve normalde tekrar uyurum geçer diye iyi ki tekrar uyumamışım; her baş dönmesi uyumakla geçmiyormuş. Eşime haber verdim biz hala konduramıyoruz üstüne mi yattım, dolaşım bozuldu falan diyoruz. Ailede de ne bir ameliyat görmüşüz, ne bir rahatsızlık. Revire gittik doktor bir şeyler söyler diye. Önemli bir şey olabilir dedi bir de alerji mi oldu, boya mı yaptın dedi sol eldeki morarmayı görünce. En yakın hastaneye gidin dedi. Otel ile en yakın hastane arası 45 dakika en yakınına gittik. O an neden İstanbul’da değilim ki diye düşündüm; ama bugün bu satırları yazarken neden Kıbrıs’ta değilim ki diyorum.

Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi tamamen kendinizi ve tüm sevdiklerinizi sorgusuz sualsiz teslim edebileceğiniz bir hastane. İlk başta yürüyebiliyorken, en yakın sağlık kurumuna ulaştığımızda yürüyemiyordum ve sol gözüm kaymıştı. Eşime dönüp sol gözüm kaydı dedim eşim o zaman önemli bir şeyler olduğunu anladım dedi. Her yer dönüyordu sanki, içimden geçen acaba hep böyle mi kalacağımdı. Çevreye çok bakamadım. İçime kapandığımı hatırlıyorum ve başım büyük bir belada sanki dedim. Çekilen beyin tomografisi sonrası Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’ne yönlendirildim. Gerçekten başım büyük bir beladaydı anlam da veremiyordum. Ambulanstakiler çok iyi bir hastaneye gidiyorsun merak etme, iyi olacaksın dediler. Eşim ambulansa alınmadı bu biraz korkutucuydu benim için ama güçlü durmak zorundaydık. Eşime haber verin gittiğimiz yere gelir o dedim, numarasını söyledim, aradılar.

Hastaneye vardığımızda Nöroloji bölümünden Dr. Bahar Hanım karşıladı bizi. Gerekli tetkikler yapıldı ve önce yoğun bakıma, birkaç saat içinde de ameliyata alındım. Yoğun bakımda başımda bir sürü insan, hemşireler, doktorlar, herkes iyi olmam için uğraşıyordu. Ben de elimden geleni yapmalıydım. Hemen iyileşmeliydim. Beyin ve kolu besleyen ana damarlarımda pıhtı olduğu tespit edildi. Damar içersindeki pıhtıyı çıkarmak ve damarları tekrar açmak için hemen anjio yapılıp müdahale edilmesi gerekiyormuş. Girişimsel radyoloji uzmanı Dr. Süha Bey beni anjioya alırken, giriş anında eşimi ve Bahar Hanımı hatırlıyorum. Eşime iyi düşündün mü demişim, o da bana evet iyi olacaksın dedi. Anjioya o moralle girdim. Anjio masasına alınırken sedyeden sedyeye geçmekte zorlanıyordum sanki. Mateo isimli bir anestezi hemşiresi benimle konuştu, iyi olacaksınız dedi. Lenslerim var haberin olsun dedim, çıkarmışlar. Benim konuşmam o sırada peltekleşmiş; ben normalde böyle konuşmuyorum dediğimi hatırlıyorum. Anjio sırasında Kalp Damar Cerrahisi bölümünden Dr. Özlem Hanım ve Dr. Ali Bey, kol damarlarını incelediler ve anjiyodan sonra kol atar damarındaki pıhtıları temizlemek için ameliyata aldılar. Ameliyat iyi geçti bin şükür. Çıkışımı hatırlamıyorum. Gözümü yoğun bakımda açtım; öten cihazlar, yoğun bir ilgi, her gelene ne oldu diye soruyorum. Eşim 5 dakika günde görebiliyor 2 tam gün yattım yoğun bakımda. Uyandığımda boğazım ve başım ağrıyordu. 2 gün ağırdı sanki. Yoğun bakım o kadar sıkıcıydı ki anlatamam. Sevdiklerinizden uzak, iletişimsiz ve sevimsiz bir yer; kim olsa hemen burdan çıkayım derdi. Servise alınacağım haberi sabah geldi ama çok ümitlenme de dendi; çıkamazsan üzülme diye. Yoğun bakımdan çıktığım tarih 5 Ekim’di. Hatta yoğun bakım hemşirelerinden birinin de evlilik yıl dönümü 5 Ekim’di. Gece hemşireye evlilik yıl dönümlerimiz kutlu olsun dedim gülümsedi bana.

Bahar hanım ve diğer kahramanlar her gün beni ziyaret ettiler. Bahar Hanım işini yaptığını söylüyor ama ben çok daha fazlasını yaptığını zaten biliyorum. Aldığım nefesi bile onlara borçlu olduğumu da biliyorum. Kıbrıs ve Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi çok daha büyük bir anlam kazandı benim için. Servisteki odama çıktığımda yaşadığım nasıl bir mutluluk anlatamam. Önünüzde koca bir merdiven var ve tek tek basamaklara tırmanmak gibiydi. Yanımda doktorlarım, hemşirelerim; arkamda sevenlerim. 5 Doğu servisindeki Kıbrıs emektarlarına o kadar alışmıştım ki ağlayarak ayrıldım hastaneden; kal deseler kalırdım aile gibi olduk. O kadar çok anı var ki birini yazsam diğerinin hatırı kalacak gibi...

Çağla SAYIN